Namaz

Ayağındaki oku namazda çıkardılar

Yüce Efendimizi (a.s.m.) rehber edinen ashabının ve İslâm büyüklerinin namaz kılışı çok muhteşemdir.

İbn-i Mes’ud (r.a.) namaza kalktığında Allah korkusundan iki büklüm olur, namaz kılarken evdekilerin konuşmalarını bile duymazdı. Hz. Ali Efendimizin (r.a.) namaz vakti girdiğinde hâli değişir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda şöyle derdi:

– Bilmez misiniz ki bu vakit, Allah’ın yerlere ve göklere tek­lif edip de onların yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiş bulunuyorum. Yüklen­diğim bu İlâhî emaneti en güzel şekilde eda edip edemeyeceğimi de bilmiyorum…

Yine o muhteşem sahabenin ayağına ok battığında, namazda iken çıkarılmasını istemişti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allah’a yönelip maddî hiçbir şeyi hissetmediği için bu yola başvurmuştu. Demek namaza öylesine kendini kaptırmıştı ki, namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile bağlantısını kesiyordu.

Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüştü. Hz. Ali (r.a.), ameliyat bittiğinde, şu soruyu sormuştu:
Oku çıkardınız mı?

Hz. Fatıma ve sabah namazı


Hz. Fatıma Validemiz (r.a.), henüz süt emmekte olan Hazret-i Hüseyin hastalandığı için sabaha kadar uyuya­ma­mıştı. Evlâdının inleyişi karşısında gözlerine sabaha kadar uyku girmedi. Hz. Hüseyin sabaha doğru bir ara uyur gibi olduğunda, Hz. Fatıma bulduğu ilk fırsatta kâinatın sahibine yönelerek sabah namazını eda etmişti. Kendisini çaresiz bırakan uykuya ancak bundan sonra vakit ayırabilmişti.

Sonra, mescid-i şerifte sabah namazını kıldıran Peygamber Efendimiz (a.s.m.), âdeti üzere onun evine teşrif etmişlerdi. Hazret-i Fatıma Validemizi uyur vaziyette görünce, onun sabah namazını kılmadığını sandı.

– Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terk etme! Beni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça cennete gireceğini zannetme, diyerek, namazın hiçbir şekilde ihmal edilemeyeceğini belirtti. Buna karşılık Hz. Fatıma:

– Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım. Sabah namazını kılıp yattım, deme gereği duydu. O zaman Efendimiz (a.s.m.), sevgili kızını şöyle müjdeledi:

– Müjdeler olsun sana kızım! Âhirette böyle sıkıntılar gör­me­yeceksin.
Yaralıyken bile sabah namazını kıldı

Peygamberimizin (a.s.m.) güzide sahabeleri namaza öylesine önem verirlerdi ki, onun uğrunda hiçbir engel tanımazlardı. Namaz yolunda savaş, yaralanma, ölüm bile vız gelirdi.

Dünyada iken Cennetle müjdelenenlerden Hz. Ömer (r.a.), kanlı bir suikaste uğramıştı. Yarasından kanlar akarken evine getirilmişti.

– Yemek ister misin, diye sormuşlardı.

– Hayır, cevabını vermişti.

– Su içer misiniz?

– Hayır.

Bunun üzerine etrafındaki sahabeler:

– Namaz kılacak mısınız, diye sormuşlardı.

Hz. Ömer’in âdeta gözleri parlamış, yavaş yavaş enerjisi tükenmekte olan vücuduna can gelmişti.

– Evet, kılacağım, dedi.

O yüce insan, yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmış, namazı terk etmeyi aklından bile geçirmemişti.

Namazdayken konuşulanları duymazdı

Sahabelerin büyüklerinden olan Abdullah bin Mes’ud (r.a.), namaz kılacağı zaman “dürülmüş elbise” gibi olurdu. Allah huzuruna çıkacağı için duyduğu heyecan ve saygıdan iki büklüm olduğunu görenler şaşırırdı…

Ancak o, namazda iken çevresiyle irtibatını keser, hatta evdekilerin konuştuklarını bile duymazdı. Bazen namaz kılacağı zaman, evdekiler:

– Susun, ses çıkarmayın, Abdullah namaz kılacak, derlerdi.

Ancak o, kendinden gayet emin, namazdaki huşûunu hiçbir şeyin bozamayacağını bildiği için şu cevabı verirdi:

– İstediğinizi konuşun… Ben namazdayken sizin konuştuk­larınızı duymuyorum.

Aceleyle kılınan namaz, namaz sayılmaz

Peygamberimiz (a.s.m.), itinasız kılınan namazı, namaz saymazdı. Bir gün gelişigüzel namaz kılan bir kimseye:

– Dön de, namazını yeni baştan kıl. Çünkü sen namazı kılmış olmadın, dedi. Adam dönüp yine eskisi gibi kıldı. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) yine ona:

– Dön, yeni baştan kıl. Çünkü sen namazı kılmış olmadın, diye buyurdu ve bu ihtar üç defa vuku buldu. En sonunda adam:

– Seni hak din ve kitapla gönderen Allah’a yemin ederim ki, ben bundan başka türlüsünü bilmiyorum, bana doğrusunu öğret, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (a.s.m.):

– Namaza duracağın zaman tekbir al. Sonra ne kadar kolayına gelirse, o kadar Kur’ân oku. Arkasından rükûa varıp, mutmain [azaların yatışmış] oluncaya kadar dur. Sonra başını kaldırıp ayakta doğruluncaya kadar dur. Daha sonra, secdeye varıp mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldırıp mutmain oluncaya kadar otur. Bunu namazın bütününde böylece yap, dedi.

Namazda tadili erkan

Ehlullah bir vaazında cemaate hitaben:

Üç zümrenin namazında şüphe vardır. Bunlar hamal, avcı ve yolculardır, der. Ezan okunduğundan vaazı burada keser. Bir hafta boyunca bu meslek sahipleri gerek kendi aralarında, gerekse diğer yakınları ile kıldıkları namaz konusunda tartışırlar. Bir hafta sonra ehlullah vaaz için tekrar kürsüye çıktığında müşküllerini sorarlar. Ehlullah konuyu şöyle izah eder:

Hamal odur ki, abdest tazelemesi icap ederken, abdestini tazelemeden namaza duranlardır. Bunlar namaz müddetince bedenleri rahat olmadığı için, yaptıkları ibadetten manen bir zevk duymazlar. Avcı odur ki, kendi kıldığı namazı bırakıp cemaatin hareketleri ile ilgilenen, onlarda kusur arayan kişidir. Yolcu da odur ki, bedenen namaza durduğu halde aklı tartısında, ölçüsünde, bağında, bahçesinde olan kişidir. Bunlar da böyle kıldıkları namaz ile Hakk’ın rızasını kazanamazlar.

Diğer bir misal: İslâm’ın zahiri halifesi Abbasoğullarından Harun-ür Reşid, evliyaullahdan olan kardeşi Behlül-i Dane’yi bir Ramazan Ayı’nda iftar yemeği vermek üzere camiye göndererek namaz kılanları saraya getirmesini ister. Behlül Dane camiye giderek akşam namazını kıldıktan sonra kapıda durup cemaate; teker teker yanına gelmelerini ve halifenin emriyle kendilerine bir soru soracağını söyler ve her çıkan kişinin kulağına imamın zammı sure olarak neler okuduğunu sorar. Bilmeyenleri bırakır, sorusunu bilen üç kişiyi alarak saraya gider. Bütün cemaati bekleyen Harun Reşid üç kişiyi görünce kızarak sorar.

-Bütün cemaat bu mu?

Behlül Dane cevap verir.

-Hayır bütün cemaat bu değil, siz benden namaz kılanları getirmemi istediniz. Namaz kılanlar bu kadar, cemaati isteseydiniz hepsini getirirdim, der.

Allah’ın rızasına en uygun namaz ibadetine bir örnek verirsek: Bir savaş esnasında ok ile ayağından ağır yaralanan İmam-ı Şah’ı (Hz. Ali Keremallahu Veche’yi) muayene eden hekimler yaranın şeklinden dehşete düşerler. Bu yarayı dağlamanın ve oku çıkarmanın çok güç olacağını ve kimsenin buna dayanamayacağını söylerler. O zaman Hz. Ali Keremallahu Veche onlara;

-Bekleyin ben ikindi namazına durduğum zaman siz tedavinizi yapın, der. Hekimler onun buyurduğu gibi oku çıkarıp yarayı dağlarlar. Hz. Ali’de en ufak bir tepki meydana gelmemiştir. Namaz bitince kendisine sorulduğunda cevap olarak:

-Namaza durduğum zaman Rabb’imden başka bir şey düşünmediğim için sizin müdahalenizden acı duymadım, demiştir.