SORU: Bazı kimseler rabatanın şirk olduğunu, bu rabıta işinin sufiler tarafından uydurulduğunu ifade etmekteler. İslamda rabıtanın yeri nedir?
CEVAP: Soruya soru ile cevap verelim. Bu tür nâhoş sözleri söyleyen kimseler sevdiği kimseleri veya kadın ve çocuklarını düşündükleri zaman müşrik mi oluyorlar?
Bu kimseler kadın ve çocuklarını veya mallarını düşündükleri zaman müşrik olmuyorlarsa,
Allah’ın dostu bir alimi hatırlamak neden şirk olsun?
Rabıtanın şirk olduğu iddiası, diplomalı cahillerin uydurduğu boş sözlerdir. Mimari, resim ve benzeri sanat dallarında uzman olmayan bir kimsenin iddiaları ne kadar abes ise, tasavvufun içinde yer alan rabıta hakkında tasavvufla alakası olamayan diplomalı cahillerin olumsuz iddiaları ondan daha beter abestir…
Rabıta Nedir?
RABITA: Ruhunu ve nefsini her türlü kötülükten arındırmış Allah dostu kamil ve mükemmil bir zâtın gönül aynasına yansıtılan marifetullahı ve İlahi nurları, baş gözünü kapayarak gönül gözü ile gözler kapalı olarak seyretmek için kurulan manevi bağlantıya RABITA denir.
Rabıta demek, düşünce bağı demektir. Her insanın yaşam süreci içinde her an gönlü, aklı ve düşüncesi bir şeylere rabıtalıdır. Allah’ın Rasulü’ne (s.a.v.), Eshab-ı Kiramdan (Allah Onlardan razı olsun) bazıları;
-”Ey Allah’ın Rasulü bizim aklımıza bazen öyle kötü şeyler geliyor ki bunları size söylemekten haya ediyoruz. Bu durum hakkın da ne buyurursunuz?” diye sorduklarında, Allah’ın Rasulü onlara şu meal de cevap verir:
– “Aklınıza gelen kötü düşünceleri kötü bilmeniz imandandır.”
Bu da şu demek oluyor ki, Sahabelerin dahi akıllarına kötü düşünceler gelmektedir. O halde insanın gönlü bir havuz mesabesindedir. Ona her türlü düşünce akmaktadır. Ancak; Peygamber aleyhisselam Efendimiz, bunları akıl gücü ile iyiyi kötüden ayırıp kötüleri kötü bilmemizin imandan olduğunu bildirmektedir. Her insanın rabıtası, ilminin seviyesi ile orantılıdır.
Kişinin aklı, inancı, sevdiği veya korktuğu şeyler her ne ise, bağlantısı, yani; rabıtası da onunla ilgilidir.
Peygamber(s.a.v.) Efendimiz alimler hakkında buyurdular ki:
-“Alim ölse bile diridir, cahil diri olsa bile ölüdür.”
-“İlim ibadetten üstündür.”
Peygamber (s.a.v) Efendimiz; (Zikrü’s-sàlihîne keffâretü’z-zünûb) (Deylemi)
-” Salihlerin anılması günahlara keffarettir. “diye buyurdu.
-” Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir. (Deylemi)”
-” Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” (Ebu Davud)
-” Âlim ile oturmak, yüzüne bakmak ibadettir.” (Hâkim)
İmam Caferi Sadık (k.s.) hazretlerine; “Âlimin yüzüne bakmak ibadettir.” hadisi şerifi sorulduğunda şöyle açıklamada bulunmuşlardır: “Bundan maksat, kendisine bakıldığında sana Allah’ı ve ahireti hatırlatan alimdir. Bunun tersi olan kimseye bakmak fitne ve sapıklıktır.”
“Kişi sevdiğini çok hatırlar” hadisi şerifince bir kimse, neyi çok seviyorsa veya nelerden aşırı korkuyorsa, onlara gönlünü daha çok rabtedecektir. Veysel Karani (k.s.) hazretleri o yüksek mertebeye Rasulullahı çokca düşünerek yani rabıta ederek gelmiştir. Çocuklarını seven bir anne baba onların geleceğine dair hayaller kurarak yaşamaktadır. Kişinin sevgilisine olan rabıtası onu, sevgilisinin hayalini daha çok düşünmeye ve onu gözünde dahada değerli kılmaya sevk edecektir. Allah’ı çok seven bir kimse de, O’nun sevdiği kimseler olan peygamberleri, evliyaları, Allah’ın emirlerini yapmayı, yasaklarından kaçınmayı rabıta edecektir. Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’i daha çok okuyup, buna göre yaşamını düzenleyecektir.
Son Yorumlar