لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ:
MEALİ :
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça “iyi” ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (ÂLİ – İMRÂN SÛRESİ – 92. AYET)
Ebu Zer-i Gıfârî (RA), namaz hakkında soruldu. Şöyle cevap verdi: “Namaz İslamiyet’in temel direği, cihat amellerin doruğu ve sadaka acayip bir şeydir, sadaka acayip bir şeydir.” Kendisine oruçtan sorulunca şöyle cevap verdi: “Oruç, Allah’a yaklaşmak demektir. Artık o durumda faziletin sözü edilemez.” Bu arada kendisine soruldu: “Hangi sadaka daha faziletlidir?” Cevap verdi: “Ne kadar çok verilirse daha iyi.” Daha sonra şu ayeti okudu:
لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ:
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça “iyi” ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.” (ÂLİ – İMRAN SURESİ – 92. AYET
Daha sonra Ebu Zer-i Gıfârî (RA), “Peki verecek bir şeyi olmayanlar ne versin?” diye soranlara şu cevabı verdi: “Böyle bir kimse kendisi için ayırdığı malından birazını versin.” Sordular: “Peki, hiç malı olmayan ne yapsın?” Cevap verdi: “Böyle bir kişi, kendisi için ayırdığı yiyeceğinden bir kısmını versin.” Yine soruldu: “Peki, yiyeceği olmayan kimse ne yapsın?” Cevap verdi: “Böyle kimse de gücü ile başkalarına yardım etsin.” Tekrar sordular: “Bunu da yapamayana ne tavsiye edersin?” Cevap verdi: “Böyle kimse de yarım hurma ile bile cehennemden sakınmalıdır.” Yine sordular: “Bunu da yapamayana ne tavsiye edersin?” Cevap verdi: “Hiç olmazsa insanları şerrinden uzak tutsun.”
Ebud Derda (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber şöyle buyuruyor:
“Güneşin her doğuşu sırasında iki yanına iki melek gönderilir. Bu melekler insanlar ve cinlerden başka her canlının duyduğu bir sesle şöyle derler: “Ey insanlar, Rabbinize koşunuz. Bilesiniz ki, az fakat ihtiyacı karşılayan mal, çok fakat azdıran maldan daha hayırlıdır. Allah’ımız! Malını hayır yolunda harcayanların eksikliklerini bir an önce telafi eyle. Buna karşılık malından sadaka vermekten kaçınan cimrilerin malını bir an önce mahvet.”
İbni Abbas (RA)’ın rivayetine göre: Bir defasında Hz Peygamber (SAV),Kâbe’nin yanından geçerken Kâbe örtüsüne tutunmuş ve: “Allah’ım! Şu evinin hürmetine günahlarımı affet” diye yalvaran bir adam gördü. Adama şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın kulu! Günahlarını kendi hürmetine dile. Çünkü Allah katında bir mümin, şu evden daha muhteremdir.”Adam şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü! Benim günahım büyük” Hz Peygamber (SAV) sordu: “Ne günah işledin?” Adam cevap verdi: “Benim çok malım, sürülerle koyunum ve atlarım var. Fakat biri gelip benden bir şey isteyince, yüzümden ateş çıkar gibi kıpkırmızı oluyorum.” Adamın bu sözleri üzerine Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurdu: “Git yanımdan ey fasık! Beni de ateşinle yakma. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, eğer bin yıl oruç tutsan ve bin yıl da namaz kılsan da sonunda cimri olarak ölsen Allah seni yine cehenneme atar. Bilmiyor musun ki, cimrilik küfürdendir ve küfür de sahibini cehenneme götürür. Buna karşılık cömertlik imandandır ve iman da sahibini cennete götürür.”
Hz Aişe (RA)’nın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Cömertlik, kökü cennette ve dalları dünyaya sarkan bir ağaçtır. Bu dallardan birine tutunan kimseyi onlar cennete çeker. Buna karşılık ta kökleri cehennemde ve dalları dünyaya sarkan bir ağaçtır. Bu dallardan birine tutunan kimseyi, onlar cehenneme çeker.”
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Cimri Allah’tan, cennetten ve insanlardan uzak, buna karşılık cehenneme yakındır. Cömert te Allah’a, insanlara ve cennete yakın, buna karşılık cehennemden uzaktır.”
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Zekât vererek mallarınızın etrafına surlar çekiniz. Sadaka vererek hastalıklarınızı tedavi ediniz. Başınıza gelebilecek çeşitli belaları dua ile önleyiniz.”
Abdurrahman Selmanî’nin rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Dilenci sizden bir şey isteyince dileğini ifade edinceye kadar sözünü kesmeyiniz. Sonra da vakar ve nezaket içinde ya bir şeyler vererek veya tatlı dille geri çevirerek isteğini cevaplayınız. Çünkü karşınıza Allah’ın elinize vermiş olduğu mal konusunda nasıl davranacağınızı görmek üzere insan veya cin kılığına giren melekler de çıkabilir.”
Said b. Mesud Kindî’nin rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Allah sadaka veren kulu o gün ve o gece zehirli bir hayvan tarafından sokularak veya yıkıntı altında kalarak veya ansızın geliveren bir ölümle ölmekten korur.”
Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyurur:
“Sadaka vermek malı asla azaltmaz. Kul, kendisine karşı yapılan haksızlığı affettiği takdirde Allah onun şerefini arttırır. Alçak gönüllü davranan kimsenin de Allah mutlaka itibarını yükseltir.”
İkrime’nin anlattığına göre İbni Abbas (RA) şöyle diyor:
“İki şey vardır ki, bunlar o şeytandan; buna karşılık iki şey de vardır ki, onlar da Allah’tandır.” İbni Abbas (RA) bunlar dedikten sonra şu ayeti okudu:
الشَّيْطَانُ يَعِدُكُمُ الْفَقْرَ وَيَأْمُرُكُم بِالْفَحْشَاء وَاللّهُ يَعِدُكُم مَّغْفِرَةً مِّنْهُ وَفَضْلاً وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir.”
(BAKARA SURESİ – 268. AYET)
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Antlaşmalarını bozan cemiyetin başına Allah mutlaka savaş belasını verir. Fertleri arasında kötülüklerin yaygınlık kazandığı cemiyete Allah mutlaka ölümü musallat kılar. Zekât vermekten kaçınan cemiyeti Allah mutlaka yağmurdan mahrum eder.”
Nezal b. Sebre’nin belirttiğine göre cennetin kapısında şu üç satır yazılıdır:
1-) La İlahe İllallah Muhammedün Rasülüllah
2-) Ümmet günahkâr, buna karşılık Allah mağfiret edicidir.
3-) Ettiğimizi bulduk, ilerisi için ayırdıklarımızı kazandık ve geride bıraktıklarımızı kaybettik.
Şu beş şeyi esirgeyen kimseyi, Allah ta şu beş şeydan mahrum kılar:
1-) Zekât vermekten kaçınan kimsenin, Allah ta malını korumasız bırakır.
2-) Sadaka vermeyen kimseyi, Allah ta sağlıktan mahrum bırakır.
3-) Öşür vermeyen kimsenin, Allah ta tarlasını bereketsiz kılar.
4-) Dua etmeyen kimseyi, Allah ta icabetten mahrum bırakır.
5-) Namazı savsaklayan kimseyi, Allah ta ölürken La İlahe İllallah’tan mahrum bırakır.
İbni Mes’ud (RA)’ın belirttiğine göre: “İnsanın sağlığında cimriliğini yenerek verdiği bir sarı lira, ölürken vasiyet edeceği yüz sarı liradan daha faziletlidir.”
Vaktiyle Hz İsa (AS) zamanında cimriliğinden dolayı MEL’UN lakabıyla tanınan bir adam vardı. Bir gün savaşa katılmak isteyen bir adam, Mel’un’a vararak şöyle dedi: “Bana savaşta kullanabileceğim bir silah ver de bu sayede cehennemlik olmaktan kurtulayım.” Mel’un, önce adamın yüzüne bile bakmadı, adama hiçbir şey vermedi. Fakat adam geri dönüp yolda giderken, pişman olarak onu geri çağırdı ve kendi kılıcını verdi. Adam kılıçla birlikte giderken yolda Hz İsa (AS) ile karşılaştı. Hz İsa (AS)’ın yanında yetmiş yılını Allah’a ibadetle geçirmiş bir de abit vardı. Hz İsa (AS), adama kılıcı nereden aldığını sorunca, Adam şu cevabı verdi: “Onu bana Mel’un verdi.” Hz İsa (AS), Mel’un’un sadaka verişine çok sevindi. O sırada Mel’un, evinin kapısını önünde oturuyordu. Hz İsa (AS) ile abit evinin önünden geçerken içinden şöyle dedi: “Ayağa kalkayım da Hz İsa (AS) ile abidin yüzünü göreyim.” Mel’un ayağa kalkıp yüzlerine bakınca Abit içinden şöyle dedi: “Şu Mel’un’un ateşiyle yanmadan önce ondan uzaklaşıp kaçayım.” Bunun üzerine Allah, Hz İsa (AS)’a şu vahyi gönderdi: “Şu günahkâr kuluma de ki: Kılıcını sadaka olarak verdiği ve seni sevdiği için kendisini affettim. Abit kuluma da de ki: O günahkâr kul kendisinin cennette arkadaşı olacaktır.” Abit, Allah’ın bu vahyi karşısında şöyle dedi: “Vallahi, ben onunla birlikte cennette kalmak istemem, onun gibi bir arkadaşım olmasına razı değilim.” Bunun üzerine Allah, Vahiy yoluyla Hz İsa (AS)’a şöyle buyurdu: “Abit kuluma de ki: Sen benim hükmüme razı olmayıp o kulumu hor gördüğün için seni mel’un yapıp cehennemlikler arasında yazdım. Senin cennetteki yerini, onun cehennemdeki yeri ile değiştirerek, sana cennette ayırmış olduğum yeri o kuluma ve ona cehennemde ayırmış olduğum yeri de sana verdim.”
Ebu Hüreyre (RA)’ın rivayetinde Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Bir melek gökyüzü kapılarından: “Kim bugün borç verirse yarın onu bulur.” diye seslenir. Başka bir melek te : “Ey insanoğulları! Ölmek için doğdunuz ve yıkılsın diye bina inşa ettiniz.” diye seslenir.”
Ebu Hüreyre (RA) şöyle rivayet ediyor: “Bir adam Hz Peygamber (SAV)’e sordu: “Sen dünyadan ayrılınca bizim için yerin üstü mü yoksa altı mı daha hayırlıdır?” Hz Peygamber (SAV) şöyle cevap verdi: “Devlet adamlarınız, aranızdaki iyi kişiler, zenginleriniz, cömertleriniz olduğu ve işleriniz aranızda müşavere edilerek yürütüldüğü sürece yerin üstü sizin için yerin altından daha hayırlıdır. Buna karşılık devlet adamlarınız, kötülerinizden, zenginleriniz cimrilerinizden olduğu ve işleriniz kadınlarınızın ellerine düştüğü zaman yerin altı sizin için yerin üstünden daha hayırlıdır.”
Abdullah b. Mes’ud (RA) şöyle der:
“Hazineni güvenin yiyemeyeceği ve hırsızların el uzatamayacağı bir yere saklamak istiyorsan, sadaka ver.”
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Zekâtı veren, misafiri ağırlayan ve emaneti yerine teslim eden kimse, nefsinin cimriliğinden sakınmış olur.”
Mümin, az olsun çok olsun mutlaka sadaka vermelidir. Çünkü sadakanın on iyi özelliği, faydası vardır. Bunların beşi dünyada beşi de ahirette görülür. Sadakanın dünyada görülen beş faydası şunlardır:
1-) Sadaka malı arttırır. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor: “Alış-verişlerde asılsız sözler, yeminler ve yalanlar karışabilir. Bunları sadaka ile ayıklayınız.”
2-) Sadaka, sahibinin vücudunu günahlardan arındırır. Allah şöyle buyuruyor:
خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلاَتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ وَاللّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ:
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.” (TEVBE SURESİ – 103. AYET)
3-) Sadaka belaları savar ve hastalıları giderir. Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor: “Hastalarınızı sadaka vermek suretiyle tedavi ediniz.”
4-) Sadaka vermek yoksulları sevindirir. Amellerin en üstünü müminleri sevindirmektir.
5-) Sadaka malı çoğaltır ve bollaştırır. Allah, şöyle buyuruyor:
قُلْ إِنَّ رَبِّي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَن يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ وَمَا أَنفَقْتُم مِّن شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ:
“De ki: Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir ve (dilediğinden de) kısar. Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.” (SEBE SURESİ – 39. AYET)
Sadakanın, ahirette görülecek beş faydası da şunlardır:
1-) Sadaka, sahibine kıyamet gününün şiddetli sıcağında gölge olur.
2-) Sadaka, hesaplaşmanın kolay geçmesini sağlar.
3-) Sadaka, mizanın iyilikler kefesinin ağır basmasını sağlar.
4-) Sadaka, sırat köprüsünün kolay geçilmesini sağlar.
5-) Sadaka, cennetteki dereceyi yükseltir.
Sadakanın yoksulların dua etmesine yol açmaktan başka hiçbir faydası olmasa, aklı başında olan kimse sırf bu yüzden ona önem vermesi gerekirdi. Oysa sadaka, bunun yanında Allah’ın rızasını kazandırdığı gibi şeytanı da hırsından çatlatır.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Kişi, yetmiş şeytanın sakalını yolmadıkça sadaka veremez.” Ayrıca kişi sadaka vermekle salihleri örnek edinmiş, onlara uymuş olur. Çünkü salihler sadaka vermeye çok önem vermişlerdir.
Anlatıldığına göre Abdülmelik b. Ebcer’e elli bin sarı liralık miras intikal edince: “Ben onlar için cenneti isterken nasıl olur da anlardan dünyayı esirgeyebilirim?” diyerek para dolu keseyi olduğu gibi kardeşlerine gönderdi.
Anlatıldığına göre bir gün bir kadın, Hassan b. Ebu Sinan’a gelerek sadaka istedi. Hassan kadının yüzüne bakıp ta güzel olduğunu görünce hizmetçisine: “Ona dört yüz sarı lira ver.” dedi. Kendisine: “Ya Abdullah, bu kadın bir dilenci. O senden bir sarı lira istiyor, sen ona dört yüz sarı lira veriyorsun, acaba neden?” dediler. Abdullah, şöyle cevap verdi: “Yüzüne bakıp kadının güzel olduğunu görünce baştan çıkarılıp kötü yola sürüklenmesinden endişe ettim. Bu yüzden onu dilenmeye muhtaç olmayacak bir düzeye çıkarmak istedim ki, belki bu sayede bir erkek ona göz koyup onunla evlenir.”
Hz Peygamber (SAV)’in sahabelerinden birine bir koyun başı hediye edilmişti. Sahabe, bu koyun başını: “O, benden daha muhtaçtır.” diyerek komşularından birine göndermişti. Komşusu da: “Falanca benden daha muhtaçtır.” Diyerek koyun başını bir başkasına gönderdi. Böylece koyun başı ondan ona gönderilerek döndü ve ilk sahabeye geldi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
(HAŞR SURESİ – 9. AYET)
Bu ayetin, diğer bir görüşe göre nüzul sebebi şu olaydır:
“Hz Peygamber (SAV)’in zamanında Ensar’dan biri, oruçlu bir günün akşamında, başka bir şeyi olmadığı için su ile iftar etti ve ertesi gün de aç olarak oruç tuttu. Üçüncü gün olunca açlık bu sahabeyi iyice sarstığı için durumunu yine Ensar’dan başka biri fark ederek onu akşam evine davet etti. Adam eşine şöyle dedi: “Bu akşam misafirimiz var, yemeğimiz var mı?” Eşi cevap verdi: “Sadece bir kişiye yetecek kadar yemeğimiz var.” Kendileri de oruçlu olan ev sahiplerinin ayrıca bir de küçük çocukları vardı. Adam eşine şöyle dedi: “O halde biz bu gece yemeyerek o bir kişilik yemeğimizi misafire yedirelim ve çocuğu da akşamdan önce uyutalım. Yemeğe oturunca lambayı söndür ki, misafirimiz kendisi ile birlikte yediğimizi sansın.” Ezan okununca kadın yemeği sofraya koydu ve lambaya yaklaştı. Lambayı düzeltecek gibi yaparak onu söndürdü. Karanlıkta ev sahibi elini boşuna tabağa daldırıp çıkarıyor ve hiçbir şey yemiyordu. Böylece misafir tabaktaki yemeği bitirdi.
Ertesi günü ev sahibi sabah namazında Hz Peygamber (SAV)’in arkasında idi. Hz Peygamber (SAV) selam verdikten sonra ona dönerek şöyle buyurdu: “Allah dün geceki hareketinizden çok memnun oldu.” Ve şu ayeti okudu:
وَالَّذِينَ تَبَوَّؤُوا الدَّارَ وَالْإِيمَانَ مِن قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ إِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِّمَّا أُوتُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلَى أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ:
“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
(HAŞR SURESİ – 9. AYET)
Hamid Lifaf der ki: “Kardeşler, ben sizin dört şeyi yapmanıza razıyım. Gerçi eski Müslümanlar bu konuda daha başka türlü davranıyorlardı:
1-) Eski Müslümanlar nasıl daha fazla sevap kazanmaya önem verdilerse, sizin de hiç olmazsa farzları yerine getirmeye önem vermenize razıyım.
2-) Eski Müslümanların ibadetlerinin kabul edilip edilmediği hakkında duydukları endişe kadar, sizin de günahlarınız hakkında endişelenmenize razıyım.
3-) Eski Müslümanların helal mallarını kullanırken olan çekingenliği, sizin hiç olmazsa haramlar karşısında duymanıza razıyım.
4-) Eski Müslümanların düşmanlarını kendilerine tercih ettikleri ölçüde, sizin de kardeşlerinize ve dostlarınıza şefkat ve yakınlık göstermenize razıyım.”
SADAKANIN ÖNLEDİKLERİ
Ebu Ferec Ezdî şöyle anlatıyor:
“Hz İsa (AS),bir köye uğramıştı. O köyde bir çamaşırcı vardı. Köylüler Hz İsa (AS)’a şöyle dediler: “Bu adam çamaşırlarımızı paramparça ediyor. Onun için Allah’a dua et te bu adam bir daha çıkını ile dönmesin.” Hz İsa (AS),şöyle dua etti: “Allah’ım! O adam bir daha buraya dönmesin.” Çamaşırcı da o gün de elbise boyayıp yıkamak üzere yola çıkmıştı. Yanında üç tane yufka vardı. Bu arada o yörenin dağlarında barınıp ibadetle meşgul olan bir abid, yanına gelip selam verdi ve şöyle dedi: “Yanında bana verebileceğin ekmeğin var mı? Vermesen bile bana ekmeği göster de onu görüp kokusunu içime çekeyim. Çünkü şunca zamandır ekmek yemedim.” Bunun üzerine çamaşırcı abide bir çörek verdi, o da yedi. Çöreği yedikten sonra Abid şöyle dua etti: “Allah günahlarını affetsin.” Bu dua üzerine çamaşırcı, abide ikinci çöreği verdi. Abid, bu çöreği de yedikten sonra şöyle dua etti: “Allah geçmiş ve gelecek tüm günahlarını affetsin.” Bu dua üzerine çamaşırcı üçüncü çöreği de abide verdi. Abid bu çöreği de yedi ve şöyle dua etti: “Allah sana cennette bir köşk yapsın.”
Bu olayın ardından çamaşırcı sağ-salim köye dönünce köylüler: “Ya İsa (AS),çamaşırcı sağ olarak döndü.” dediler. Hz İsa (AS), köylülerden çamaşırcıyı çağırmalarını istedi. Adam yanına gelince ona sordu: “Bu gün ne yaptın?” çamaşırcı, Hz İsa (AS)’a şöyle cevap verdi: “Bugün şu dağların göçerlerinden bir abitle karşılaştım. Adam benden ekmek istedi. Ben de kendisine üç tane çörek verdim. Abid, yediği her çöreğin ardından bana ayrı ayrı dua etti.” Çamaşırcının sözleri bitince Hz İsa (AS) şöyle dedi: “Çıkınını getir de bakayım.” Adamın verdiği çıkını açınca, ağzına demir bir gem vurulmuş bir yılanla karşılaştı. Hz İsa (AS) yılana seslendi: “Ey yılan, sen bu adamı sokup öldürmek üzere gönderilmedin mi?” Yılan dile geldi: “Evet, öyle. Fakat şu dağlarda yaşayan bir göçer yanımıza gelerek ondan ekmek istedi. O da yanındaki çörekleri o göçere yedirince adam yediği her çöreğin ardından buna hayır duada bulundu. O sırada yanlarında duran bir melek, abidin yaptığı dualara âmin diyordu. Bu sırada Allah bana bir melek göndererek ağzıma demir bir gem vurdu.” Hz İsa (AS), yılanın sözleri bitince çamaşırcıya döndü ve şöyle dedi: “Allah o abide verdiğin sadaka sayesinde seni affetti. Şimdi yeniden ibadete başla.”
İbni Ebu Ca’d anlatıyor:
“Vaktiyle bir kadın kucağında küçük çocuğuyla birlikte bir yolculuğa çıkmıştı. Yolda önüne bir kurt çıktı ve çocuğu kaparak götürdü. Kadın da kurdun peşine düştü. Bu arada kadının önüne bir dilenci çıktı. Kadın da yanında bulunan bir çöreği dilenciye verdi. Çöreği dilenciye verir vermez, kurdun çocuğu geri getirip kendisine teslim ettiğini gördü. O sırada duyulan bir ses şöyle diyordu: “Bu lokma, verdiğin lokmanın karşılığıdır.”
Vaktiyle bir kadın Hz Aişe (RA)’ya gelmişti. Kadın bir elini yeninin altında tutuyor, göstermiyordu. Hz Aişe (RA) ona elini neden göstermediğini sorunca, kadın anlatmak istemedi. Hz Aişe (RA) ısrar edince kadın şöyle anlattı:
“Ey Müminlerin annesi! Şimdi her ikisi de ölmüş bulunan ana-babam hayatta iken babam sadaka vermeyi ne kadar seviyor idiyse annem de başkasına bir şey vermekten o derece nefret ederdi. Annemin hayatı boyunca bir parça iç yağı ile eski bir elbiseden başka bir şey verdiğini görmedim. Öldüklerinde şöyle bir rüya gördüm. Sanki kıyamet kopmuştu. Annem sağlığında vermiş olduğu o eski elbise ile avret yerlerini örtmüş olarak mahşer kalabalığı içinde ayakta bekliyordu. Elinde de yine sağlığında vermiş olduğu o iç yağı vardı, bir yandan onu yalıyor ve bir yandan da: “Vay yandım susuzluktan” diye feryat ediyordu.
Öte yandan babamı da bir havuzun başında su içerken görüyordum. Çünkü onun en sevdiği iyilik susuzlara su ikram etmekti. Bu sırada annemin susuzluğuna dayanamayarak babamın içtiği havuzdan doldurduğum bir bardak suyu anneme ikram ettim. Fakat bardağı annemin eline verir vermez yükseklerden gelen bir sesin: “Hey, kim o kadına su verdiyse eli çolak olmuştur.” dediğini duydum. Uyanınca elimin gerçekten tutmadığını, çolak olduğunu gördüm.”
Anlatıldığına göre, Malik b. Dinar (RA) bir gün evinde otururken kapıya bir dilenci gelip bir şeyler istedi. Evde bir sepet hurma vardı. Karısına onu getirmesini söyledi ve yarısını dilenciye verdi, kalan yarısını da hanımına geri iade etti. Bunun üzerine hanımı kendisine şunları söyledi: “Sözde zahit olacaksın! Sen hiç hükümdara eksik hediye gönderildiğini duydun mu?” Karısının bu sözleri üzerine yolda giden dilenciyi geri çeviren Malik, hurmaların geri kalanını da ona verdi. Arkasından hanımına dönerek şöyle dedi: “Ey kadın, gayret, biraz daha gayret. Çünkü Allah şöyle buyuruyor:
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ:ثُمَّ الْجَحِيمَ صَلُّوهُ:ثُمَّ فِي سِلْسِلَةٍ ذَرْعُهَا سَبْعُونَ ذِرَاعاً فَاسْلُكُوهُ:
“Onu yakalayın da,(ellerini boynuna) bağlayın; Sonra alevli ateşe atın onu! Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!” (HAKKA SURESİ – 30/32. AYETLER)
Bu şiddetin sebebi nedir diye sorulunca da Allah şöyle buyurur:
إِنَّهُ كَانَ لَا يُؤْمِنُ بِاللَّهِ الْعَظِيمِ:وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ:
“Çünkü o,ulu Allah’a iman etmezdi, Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.” (HAKKA SURESİ – 33/34. AYETLER)
“Ey kadın, bilesin ki biz iman ederek vücudumuzun yarısını cehennemden sıyırdık, şimdi de öbür yarısını sadaka vererek kurtarmalıyız.”
Anlatıldığına göre, vaktiyle sürülerle davarı olan bir bedevi vardı. Buna rağmen çok az sadaka verirdi. Nitekim sadaka olarak bunca sürüsüne rağmen sadece çelimsiz bir kuzu verebilmişti. Bir gece şöyle bir rüya gördü: Sürüsünün tüm koyunları üzerine saldırmış kendisini boynuzlarlarken, sadaka olarak vermiş olduğu o çelimsiz kuzu, onu tüm sürünün koyunlarına karşı tek başına savunmaya çalışıyordu. Adam uyanınca şöyle dedi: “Ey kuzu, vallahi elimden geldiği kadar senin gibisinin sayısını çoğaltacağım.” Nitekim o günden sonra Bedevinin o günden sonra çok sadaka vermeye, sık sık iyilik etmeye başladığı görüldü.
Hz Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor:
“Ulu Allah kıyamet günü, her birinizle tek tek konuşacaktır. Her biriniz, sağına bakınca sadece iyi amellerini, soluna bakınca sadece kötülüklerini ve önüne bakınca da sadece cehennemi görür. Bir parça hurma aracılığı ile de olsa, ateşten korununuz.”
Söylendiğine göre şu on özellik, insanı iyiler mertebesine yükseltir ve yüksek derecelere ermesini sağlar:
– Çok sadaka vermek
- Çok Kur’an okumak
-Ahiretten bahseden ve dünyadan soğutacak sözler söyleyen kimselerle sohbet etmek
-Akraba haklarını gözetmek (Sıla-i Rahim)
– Hastaları ziyaret etmek
-Servetlerine aldanarak ahireti umursamaz hale gelen zenginlerle seyrekçe düşüp kalkmak
-Yarın (Ölümden sonra) insanın başına neler geldiği hakkında çok düşünmek
-Emelleri sınırlamak ve sık sık ölümü hatırlamak
-Susmayı benimsemek, az konuşmak Alçak gönüllü olmak, gösterişsiz elbise giymek, fakirleri sevip onlarla düşüp kalkmak, yetimlere ve yoksullara yakınlık gösterip onları okşamak.
Anlatıldığına göre şu yedi özellik, sadakayı çoğaltır ve önemini arttırır:
1-) Sadakayı helal maldan vermek. Allah şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ:
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.”
(BAKARA SURESİ – 267. AYET)
2-) Az maldan sadaka vermek.
3-) Fırsatı kaçırma kaygısıyla sadakayı bir an önce vermek.
4-) Sadakayı malın en sevileninden vermek, hor görüleninden vermemek. Allah şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَاتِ مَا كَسَبْتُمْ وَمِمَّا أَخْرَجْنَا لَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَلاَ تَيَمَّمُواْ الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنفِقُونَ وَلَسْتُم بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَن تُغْمِضُواْ فِيهِ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ:
“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.”
(BAKARA SURESİ – 267. AYET)
5-) Riya ihtimalinden çekinerek sadakayı kimse görmeden vermek.
6-) Sadakayı karşı tarafın başına kakarak sevabının kaybolmasına yol açmamak.
7-) Sadaka alanın gönlünü kırarak günaha girmekten kaçınmak. Allah şöyle buyuruyor:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْصَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْداً لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَىشَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ:
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.” (BAKARA SURESİ – 264. AYET)
Son Yorumlar