Rabıta ile elde edilecek iki önemli sonuç vardır: Birincisi zikir… İkincisi edep… Bir insan için en tehlikeli hastalıklar gaflet ve kibirdir. Rabıta, gafleti zikre, kibri tevazu ve edebe çevirir. Rabıtanın hedefi, devamlı Allahu Teala ile huzur halini elde etmek ve edebi elde edebilmektir. Bunların neticesi ise ihlas ve tevazudur: - Rabıta yapmak suretiyle kalbi desteklenen mürit, her işinde Kur’an ve Sünnet üzere hareket etmeyi öğrenir. Allahu Teala’ya güzel kullukta başarılı olur. - Bu yolun büyükleri, şartlarına uygun olarak yapılan bir rabıtanın müridi kemale erdirmek ve Allah’a ulaştırmak için yeterli olduğunu söyler. Çünkü rabıta, sevginin çokluğuna göre güzel ve devamlı olur. Rabıtada hiç bir şey gözükmese ve hissedilmese bile, anlatıldığı gibi yapmaya devam etmelidir. - Bu yolun büyükleri, mürit ihlasla yaptığı amellerini gösteriş veya kendini beğenmek suretiyle kaybetmesin diye rabıta yapmayı tavsiye etmişlerdir. - Rabıtanın en önemli faydası müridi kibir ve benlikten kurtarmaktır. Çünkü bir yönüyle rabıta, şeytanın hücumlarına karşı büyüklerin ruhaniyetine sığınmak ve onlarla tehlikeden korunmaktır. - Rabıta yapan insan, hayatını gönlündeki mürşidiyle paylaşmış olur. Zira kamil mürşit, müridin gerçek dostudur, hak yolunda en güvenilir rehberidir. Onu her işinde önüne alan kimse hak ve hakikatten sapmaz. - Mürşidin ruhaniyeti müridin sevgi ve ilgisine göre kendisine tasarruf ve yardım eder. Bu yardım Yüce Mevla’nın izni ile gerçekleşir. Ancak müridin sevgi, samimiyet ve edeple o gönle yönelmesi gerekir. Bu yolda mürit için en büyük engel, nefsini beğenmesi ve kendisine aklını yeterli görmesidir. Nefsine takılmayan aşık, sevdiğine kolay ulaşır. Aşık olan ben demez, benlik davasına girmez. - Sadık bir mümin, gönlü ile dünyanın her tarafına ulaşabilir. İhlas ve edepli gönüller Arş-ı Azam’dan rahmet çekebilir, gökteki meleklerden, yerdeki velilerden istifade edebilir. Bu yönüyle rabıta, Allahu Teala’nın yerdeki ve gökteki ordularından yardım istemektir. Melekler gibi veliler de Allahu Teala’nın ordusudur. Onlara dilediklerine destek verir, yardım eder. - Allah dostları ile rabıtası kuvvetli ve devamlı olan kimse, kibirden ve benlikten korunur, ihlası elde eder. Yaptığı hayırlı amelleri gözünde büyütmez, kendisini beğenmez, malı ile kibirlenmez, makam ve mevkisiyle övünmez, insanları küçük görmez.Böylelikle: Yaptığı her ibadetin sonunda ve elde ettiği her nimetin önünde, rabıta ile kalbini uyanık tutar. Nefsini muhasebeye çeker. Yaptıklarını kontrol eder. Bunu başaran kimse gerçekten büyük bir saadeti ele geçirmiş olur. Çünkü o, nurla desteklenmiş olur. İlâhi sevgiyle beslenmiş demektir. Kendisini Allah yolunda dosdoğru (Sırat-ı Müstakim) yürütecek bir rehbere tutunmuş demektir TESİRİ Râbıtasız zikir, mûsıl değildir. Yani râbıta olmadan yapılan zikirle Hakk’a-mahbûba kavuşmak mümkün olmaz. Çünkü râbıtasız zikir, zikrolunan Zât-ı ecell-i a‘lâya kâmil bir münâsebet meydana getirmez ki, tam bir istifâde temin edilebilsin… Râbıtada ise, tam bir münâsebet temin edildiği için, zikirsiz de olsa mûsıldır, Hakk’a ulaştırır.(5) Râbıta her işte yardımcıdır, imdâda yetişir. Kalbi, nefsânî kirlerden ve şeytânî hîlelerden temizler. Kalb ile zikrin yapılabilmesine istîdat ve kabiliyet elde edilebilmesi için, bütün turuk-ı aliyye büyükleri tarafından, râbıta-i şerîfe lüzumlu addedilmiştir. Râbıta-i şerîfeye devam eden sâlik, İlâhî yakınlığa vesîle olan merdivenlerin basamaklarını sür‘atle çıkar ve çabucak terakkî eder.
FAYDALARI Râbıta-i şerîfe ile kalbte temizlik ve İlâhî muhabbet hâsıl olur… İslâmî akîde (inanç) kuvvetlenir… İbâdetlerin rûhânî zevk ve nûrânî lezzetine kavuşulur… Meselâ, namaza zevk ve şevk ile durulur. Diğer ahkâm-ı şer‘iyenin edâ ve ifâsında da hiçbir zorlanma olmaz; kolaylıkla icrâ olunur. Çünkü, “Ona (yaklaşmaya) vesîle arayın” âyet-i kerîmesindeki emre imtisâlen, huzûr-i İlâhî’ye, o huzûra lâyık olan bir vâsıta ile çıkılmış olur. Diğer yandan bir şâirimizin teşbihi ile, “Şerîat bir binâ; bahçesi tarîkat, meyvesi ise hakîkat ve ma‘rifettir.” Bu meyveden istifade edebilme âdâbının başı da, vuslat(6)a vesîle olan kâmil ve mükemmil bir mürşide râbıtadır. Zira hakîki mürşidler, insanı Allâh’a götüren rehberler, kılavuzlar, delillerdir… Allâh’a giden yolda vesîlelerdir. Resûlüllâh’ın (s.a.v.) yolu, ahlâkı, hayatındaki tavır ve hareketleri onlardan öğrenilir… “Allah onlardan râzi, onlar da Allah’tan râzidirler.” Binâenaleyh, mürşid-i kâmile râbıtasız Allah yolunda yürümeğe çalışmak; gece karanlığında yapayalnız, ışıksız-delilsiz, haritasız-pusulasız yola çıkmak gibidir… Böyle bir insan, bastığı yeri görmez, gittiği yeri bilmez… Önünde hendek mi, uçurum mu vardır fark edemez! Bu gibilerin, her an bir tehlikeye düşmelerinden endişe edilir!.. Fakat, mürşid-i kâmile râbıta ile onun rehberliğinde yapılan yolculukta, böyle bir tehlike bahis mevzuu değildir. Çünkü o, gidip gelmiştir. Yolların bozuk ve tehlikeli yerlerini bilir. Kılavuzluk ettiği müridini, oralardan kolaylıkla ve sâlimen geçirir. |
Son Yorumlar