Teheccüd Namazı

Teheccüd namazı, geceleyin bir müddet uyuduktan sonra kalkıp kılınır. Çünkü gece rahmet, mağfiret, feyiz ve bereketin coştuğu bir zaman dilimidir. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

“Gecenin (üçte ikisi geçip de) son üçte biri kaldığında Rabbimiz dünya semasına inerek (rahmetiyle tecelli ederek) buyurur ki: Hani bana kim dua eder ki, duasını kabul edeyim! Benden kim istekte bulunur ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu bağışlayayım!” (Buharî, Teheccüd: 14)

İşte teheccüde kalkmak, Rabbimizin bu sorularına karşı, “Ya Rabbi, ben dua ediyorum. Ben istekte bulunuyorum. Ben mağfiret istiyorum” diyebilmektir. Bu hadisten anlıyoruz ki, teheccüd namazı kılarak kim ne isterse Rabbimiz onu verecektir. Dünya ve ahiret saadeti için tüm isteklerimizi sıralayabilir ve inşallah onlara kavuşabiliriz. Bütün bu hazineler için yapacağımız tek şey, “istemek”tir.

Teheccüdün vakti biraz uyuyup uyandıktan sonra başlayıp imsak vaktine kadar devam eder. En faziletlisi, gecenin son üçte biridir. Söz gelişi, sabah namazının vaktinin girdiği imsaktan bir müddet önce kalkıp teheccüdü kılmak, sonra bir müddet daha uyuyup güneş doğmadan sabah namazını kılmaya kalkmak mümkündür.

Sahabeler ve Allah dostlarının gece ibadeti uygulamaları çok farklıdır. Gecenin tümünü, yarısını veya son üçte birini ibadetle geçiren olmuştur. Bunlar içinde her gece yüz rekâttan bin rekâta kadar namaz kılanlar vardır.

Gecenin feyizli anlarından birkaç dakika bile olsa yararlanmak büyük bir nimettir. Bunun için herhangi bir vakitte uyanıp iki rekât namaz kılmak bile güzeldir.

 

Herkes yaşı, işi, zamanı ve şartlarına göre bir miktar belirlemeli, her gün ona titizlikle uymalıdır. “Allah’a en sevimli olan amel, az da olsa devamlı olandır” hadis-i şerifini esas alırsak, zor şartlarda bile bunu uygulamak gerekir. Meselâ, yolculukta, misafirlikte, aşırı sıcak ve soğukta, dar zamanda, uykusuzluk, yorgunluk, hastalık gibi hallerde bile teheccüdü terk etmemek büyük bir fazilet ve muhteşem bir kârdır.

Bu tür olumsuzluklar teheccüdü terk etmeye değil, belki bazen rekâtını azaltmaya, sure ve dualarını kısaltmaya sebep olabilir. Bu şekilde teheccüd kılan bir kimse, “Ya Rabbi, her şeye rağmen Senin huzuruna bu gece de çıktım. Belki hakkıyla kılamadım. Ama Seni ve Seninle birlikte olmayı, huzuruna gelmeyi unutmadım, ihmal etmedim” demiş olmaktadır. Cenab-ı Hak Kendisini unutmayan bu kimseye öyle yardımlar eder ki, belki yıllarını harcasa onları elde edemez. Bu yüzden teheccüd kılan kimsenin, yüzü nurlu, hal ve tavrı sempatik, işleri hayırlı ve başarılı olur. Çünkü kendisine yapılan hayırlı bir amele, en güzel karşılık verenlerin en hayırlısı ve cömerdi Cenab-ı Allah’tır.

Bir Hikaye:

Vaktiyle herkesin sevip hürmet ettiği bir adam, hali ve tavırları garip bir köleyi satın almıştı. Köleyi alıp konağına götürdü. Ona yapacağı işleri öğretti ve:
- Benden bir isteğin varmı? diye sordu.
Kölesi ‘Efendim! Her emrinizi gücümün yettiği kadar yerine getirmeye çalışacağım. Yalnız sizden şu üç şartımı kabul etmenizi istiyorum: Birincisi, namaz vakti girdiği zaman bana müsaade etmenizi.
İkincisi, beni gündüz çalıştırıp gece meşgul etmemenizi. Üçüncüsü, bana bir oda tahsis edip, oraya başkasını sokmamanızı, sizden rica ediyorum.’ dedi. Bunun üzerine adam:
Peki, istediklerini kabul ediyorum. Evimin odalarına bak. Hangisini istersen o odada otur.’ dedi
Köle odaları dolaştı, sonunda eski ve harap bir odayı seçti. Efendisi buna şaşırdı ve kölesine:
‘Niçin bu odayı seçtin?’ diye sorunca o garip köle: ‘Ey Efendim! Bilmez misin ki, Allah ile Beraber olduktan sonra, harap olan yer saray olur’ diye cevap verdi. Odasına Yerleşti.
Aradan günler geçtikçe o zengin kişi, kölesine karşı gittikçe artan bir hürmet duymaya başlamıştı. Dürüst ve çalışkan olan, az konuşan kölesine, yediğinden yediriyor, giydiğinden giydiriyor ve
ona bir arkadaş gibi davranıyordu. Fakat onun halini ve hareketlerinide merak ediyordu.

Bir gece kölesinin odasına gidip bakmaya karar verdi. Yavaş yavaş, sessizce o harap odanın kapısına geldi. İçeriye baktığında gözleri kamaştı, hayret içerisinde kalmıştı. Odanın tavanında göğe
açılmış bir yarık ve oradan uzanmış nurdan bir kandilin ışığıyla odayı tatlı bir aydınlık kaplamıştı. O garip köle ise secdeye kapanmış, Allah’a Niyazda bulunarak şöyle diyordu:
“Ya Rabbi! Beni, gündüzleri efendime hizmet etmekle vezifelendirdin. Eğer efendime olan hizmetim olmasaydı, gece ve gündüz sana ibadet etmekten başka hiçbir işle meşgul olmazdım. Kusurumu affet,
Allah’ım.”
Efendisi sabaha kadar kölenin bu halini seyretti. Köle ise ondan habersiz, niyazına devam ediyordu. Sabah olunca Nur kandili göğe Doğru çekildi, Tavandaki yarıkda kaybolmuştu.
Kölenin efendisi birçok geceler onun halini aynı şekilde gizlice seyretti. Bir sabah kölesini yanına çağırdı ve ona: “Allah için seni azad ediyorum. Seni meşgul eden kimseye hizmet etmekten kurtulup,
Allah’a gece gündüz ibadet ve taatte bulunasın” dedi. Bunları duyunca kölenin gözleri yaşla doldu. Cevap vermedi. Bir zaman sessiz öylece kaldı. Sonra elelrini kaldırıp Allahü Teala’ya şöyle niyazda bulundu:
“Ey Rabbim! Senden, benim sırrımı gizlemeni talep etmiştim. Şimdi sırrımı açığa vurup, halimi insanlara bildirmeyi diledin. Ey kudret sahibi Allah’ım! beni kendine al” diye dua etti. Allahü Teala onun
bu niyazını kabul buyurdu. Çok geçmeden Köle yere düştü. Kelime-i Şehadet getirerek Beka alemine göçtü.

 

Yorumlar

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>