ÇOCUK TERBİYESİNİN ÖNEMİ:
Ailenin gözbebeği olan çocukların hayırlı birer insan olmaları ve ileride ana-babayı en güzel bir şekilde temsil edip, onları hayırla yad ettirebilmeleri için çok iyi yetiştirilmeleri gerekir. Aksi halde saadet ve rahmet kaynağı olacak çocuklar, felaket ve azap sebebi olurlar.
Çocuk terbiyesi son derece bilgi, sabır ve ciddiyet isteyen bir konudur. Bilhassa anne-babanın bu hususta yetişmiş olmaları gerekir. İslami ölçülere göre çocuğu nasıl eğiteceklerini, hangi yaşta nasıl davranacaklarını bilmeleri icab eder.
DOĞUMDAN İTİBAREN ÇOCUĞA KARŞI GÖREVLER
DOĞUMU SEVİNÇLE KARŞILAMAK VE HAZIRLIKLI OLMAK
Bebek bekleyen anne ve babaların ve yakın kişilerin korkulu rüyaları ve duaları, hep doğacak bebeğin sağlığı ve normalliği ile ilgilidir. “Kız olsun, erkek olsun, eli ayağı düzgün olsun da!” denilir. Bu “eli ayağı düzgün olsun da!…” deyişinin altında şüphesiz bütün diğer düzgünlükler saklıdır. İşitmesi, görmesi, zekâsı vs. Anne ve babaların, çocukların gerek beden gerek zihin ve ruh açısından nasıl bir insan olacağını tayin etmede seçim haklarının hemen hemen hiç yoktur. Anne ve babalar, başlangıçta, birbirlerini eş olarak seçerken ve daha sonra çocuk sahibi olmaya karar verirken, iradelerini az çok kullanabilmişlerdir. Fakat çocuklarına geçirecekleri özellikler konusunda iradeleri söz konusu değildir. Gerçi onlar çocuklarının, içlerinden birine veya her ikisine birden benzeyeceğini bilmektedirler, buna hazırdırlar. Fakat kalıtımla ilgili kanunlar o kadar şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir ki, hiçbir anne ve baba, bunları önceden kestirmeye güç yetiremez. Çocuğun ilerdeki gelişimi ise, onu meydana getirecek ilk hücre tarafından büyük ölçüde belirlenmiş olacağından, anne babanın, çocuklarını sahip olacağı yetenekleri ve sınırlılıkları kabul etmekten başka çareleri olmayacaktır. İyi anne baba olmak için en büyük garanti, bakılması kolay, normal bir çocuğa sahip olmaktır. Mü’minlerin annesi Hz. Aişe, yakınlarından birinden bir doğum haberi aldığında, hiçbir zaman “Kız mı, erkek mi?” diye sormazmış. “Kusursuz mu?” diye sorarmış. Kusursuz olduğun öğrenince de “Elhamdülillah!” dermiş. [5]
Çocuklarımıza karşı doğumdan itibaren yapmamız gereken görevler şunlardır:
1. Tebrik ve Tahnik: İster kız ister oğlan olsun çocuk dünyaya geldiği zaman öncelikle anneye “geçmiş olsun” denmeli ve babayla anneyi tebrik etmelidir. Bundan sonra yapılacak iş, hurma veya herhangi bir tatlıyı ezip çocuğun damağına sürmektir ki, buna “tahnik” denir. Bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in uygulamasıdır. Sağlık açısından da faydalıdır. Bu yolla çene nahiyelerini harekete geçirip kuvvetlendirmek, böylece anasının göğsünü daha çabuk tutmasını sağlamak mümkündür.
2. Tesmiye (İsim verme): Anne-babalar çocuklarına verecekleri ismi uzun uzun düşünürler. Çünkü isim, söylenişindeki kolaylık, aile içindeki kabul edilirlik ve telkin ettiği mana ile söylendikçe, çağrıldığı kimseyi de, onu işitenleri de etkileyecektir. En eski çağlardan beri insanın ismi kendisi ile özdeş kabul edilmiş, ismine yapılan sihir ve büyünün insanın kendisini etkileyeceği düşünülmüştür. İsminin anılması insanı heyecanlandırır. İyilikle anılması sevinç, kötülükle anılması keder verir. İsimlerinden duydukları rahatsızlık sebebiyle onları değiştirmek için yasal yollara başvuranların ve isimlerini değiştirenlerin sayısı az değildir. Bazen bir insanın sevilip sevilmemesi, mutlu olup olmaması bile ismine bağlanır. İsmin psikolojik etkisi önemlidir. Peygamberimiz, çocuklara güzel isimler konulmasını, büyüklerin de güzel isimlerle çağrılmasını tavsiye etmiştir. Bazen kişiler, asıl isimleri başka olduğu halde künyeleri ile çağrılmaktan hoşlanırlar. Künye, doğduğu yere, anne-babaya veya sahip olduğu iyi bir özelliğe işaret edilerek kişiye verilen sıfattır. Mesela ünlü sahabi Abdurrahman’a Peygamberimiz, kedilere sevgisi ve bir kedi yavrusunu kucağında taşımasından dolayı “Ebu Hureyre” (kedi babası) demiş, bu isim sahabi tarafından çok sevilip benimsendiğinden kendisi bu künye ile tanınmış, asıl ismi hemen hemen unutulmuştur. Hz. Ali de bir gün toprakların üzerinde yatıp uyumuşken, üzerine topraklar bulaşmış halde kendisini bulan Peygamberimiz, “Kalk ey Ebu Turab” diye seslenmiş, toprak babası, topraklı adam anlamındaki bu hitap, Hz. Ali’nin çok hoşuna gitmiş, isminin yerini almamış olmakla beraber, bu künye ile çağrılmak Hz. Ali’ye daima neşe vermiştir.[6]
İsim, insanın kimliğidir. Dünyada ve ahirette kişi ismiyle çağrılır.
“Şüphesiz ki sizler kıyamet gününde isimlerinizle, babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. O halde isimlerinizi güzel koyun.”[7]
İsmin ne zaman verileceği hususunda genişlik vardır. Doğduğu gün vermek caiz olduğu gibi, üç gün sonra, akikanın kesileceği yedinci günde veya daha sonra da caizdir.
İsim verilmedin önce çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okumak sünnettir. Rasulüllah (s.a.v.) Hz. Hasan’ın kulağına ezan okumuş, çocukların kulaklarına ezan ve kamet okunursa, bunun şeytanın zararını önleyeceğini bildirmiştir.
Çocuğun kulağına ezan okumak çok manalı bir iştir, insanın dünyaya geldiğinde ilk duyacağı ses “Allahü Ekber” dünyadan ayrılırken son duyacağı söz de Kelime-i tevhid olursa, hayata güzel başlamış, güzel bitirmiş olur. Hayata mana ve değer kazandıran da budur.
İsimlerin Güzel Olması:
Yaratıkların en şereflisi olan insanın ismi de şerefine uygun güzellikte olmalıdır. Cahiliyye döneminde kişilere genellikle hayvan adları verilirdi. Ayrıca vuruculuk, kırıcılık ifade eden isimlerle, put isimleri yaygındı.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) isme değer vermiş. Pek çok kimsenin adın değiştirerek daha güzel isimler takmıştır.
“Peygamber isimlerini kullanın. Allah’a en sevimli isimler, Abdullah ve Abdurrahman’dır.” [8]
Çocuklarınıza verdiğiniz veya vereceğiniz isimlerin manasını öğrenmek için www.isimname.com sitesini ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
3. Çocuk için akika kesmek: Akika; doğan çocuğa yedinci günü kesilen kurban demektir. Alimlerin çoğuna göre akika sünnettir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) Hz. Hasan ve Hüseyin için akika kesmiştir. [9]
“Her çocuk akikasına karşılık rehindir. Yedinci gününde onun için koyun kesilir, adı konur ve başı traş edilir.” [10]
Akikanın yedinci günü kesilmesi müstehab ise de, başka zamanlarda da kesilebilir. Babanı mali durumu müsaitse yedince günü, değilse müsait tarihte keser.
Kurbanlık hayvanda aranan vasıflar akikada da aranır. Yalnız akikada ortaklık sahih değildir. Ayrıca akikanın kemiklerini kırmak mekruh görülmüştür.
AKİKANIN HİKMETİ:
Akika; verdiği çocuk nimetine karşı Cenab-ı Hakk’a teşekkür manası taşır. Çocuğun her türlü kötülüklerden, şeytanın şerlerinden emin olması için Cenab-ı Hakka bir yöneliştir. Akikanın her organı, çocuğun organlarına bedel olarak takdim edilmiş olur. Ayrıca sevgi ve kaynaşmaya sebep olur. Bu vesile ile dostlar bir araya gelir. Çocuk sahibinin sevincine iştirak edilmiş, etinden fakirlere de dağıtmak suretiyle sosyal dayanışma sağlanmış olur. Akikadan bir parça etin çocuğun doğumuna nezaret eden ebeye verilmesi de müstehab görülmüştür.[11]
4. Çocuğun Başını Traş Edip Ağırlığınca Gümüş Tasadduk Etmek:Çocukla ilgili meşru hükümlerden biri de, doğumunun yedinci gününde çocuğun saçları traş edilip, ağırlığınca gümüşün fakirlere sadaka olarak verilmesidir.
Bunun sıhhi ve sosyal hikmetleri vardır. Yeni doğan çocuğun saçlarını kesmek, saç köklerinin kuvvetlenmesini ve saçların daha gür çıkmasını sağlar. Ağırlığınca gümüş tasadduk etmek ise fakirleri sevindireceği için dostluk, yardımlaşma ve kaynaşmaya sebep olur.
Bazı İslam ülkelerinde isim koyma, akika kesip ziyafet verme, çocuğun başını traş edip tasaddukta bulununca aynı tarihte, yani yedinci günde toplanarak bu gün dini bir merasim haline getirilmekte, bu uygulama çocuk ve ailesi için güzel bir hatıra olmaktadır. Bu isim koyma merasimi özellikle Kuzey Afrika İslam ülkelerinde yaygındır.
5. Çocuğu Sünnet Ettirmek: Sünnet olmak fıtratın gereğidir. Aslında sünnet olmak “Hitan” kelimesiyle ifade edilir. Hz. İbrahim (a.s.)’dan intikal eden bir sünnettir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır. “İbrahim (a.s.) seksen yaşında iken Kaddüm köyünde sünnet oldu.” [12] Kaddüm Şam’a bağlı bir köy idi.
Sünnet olmak Yahudilerce de uygulanan bir gelenektir. Zira Tevrat’ın hükmü böyledir. Önceleri hristiyanlar da sünnet oluyorlardı. Fakat Hitan, erkeklik organın kılıfını kesmek değil, kalpteki örtüyü kaldırmaktır, şeklinde yersiz bir te’vile giderek sünnet olmayı terk ettiler.
Sünnet olmak İslam’ın şiarıdır. Bir bakıma insan vücuduna İslam damgası vurmaktır. Allah’a teslimiyetin ve İbrahim (a.s.)’a sevgi ve saygının ifadesidir.
Sünnet olmak erkekler için vaciptir. Büluğ çağına ulaşmadan yapılması gerekir. Doğumdan kısa süre sonra yapılması daha uygun olur. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Hasan ve Hüseyin’i yedinci günlerinde sünnet ettirdi.
Sünnet olmanın sağlık açısından da pek çok faydaları vardır. Bazı doktorlara göre kanser ihtimalini bile azaltmaktadır.
Sünnet, çocuğun hayatında önemli bir olay sayıldığından canlı merasimlerle yapılmakta, bu vesileyle geniş çaplı ziyafetler verilmektedir.
6. Çocuklara İyi Bir Terbiye Vermek: Anne-babanın çocuklara karşı en başta gelen görevleri onları ruhî ve bedenî yönden eğitmek ve topluma her yönden faydalı birer eleman haline getirmektir.
Terbiyenin, birisi ruhî diğeri ise bedeni olmak üzere iki önemli yönü vardır.
A. Ruhî ve Manevî Terbiye:
İnsanlar dünyaya günahsız gelirler. Dünyaya gelen bebeğin bu temiz yapısını bozmadan onu İslam fıtratı üzere yetiştirmek önce anne ve babanın görevidir. Çocuk anne ve babaya emanet edilmiştir. Kalbi pırlanta gibi temiz, saf ve bomboştur. Gördüğü ve duyduğu her şeyi almaya kabiliyetli, yöneltilen her şeyi yapmaya meyyaldir. Eğer iyiliğe alıştırılır ve iyilik öğretilirse, iyi yetişir ve dünyada da ahirette de mutlu olur.
Çocukları dünyevi ve uhrevi tehlikelerden korumak Allah’ın emridir.
“Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun ki onun yakıtı insan ve taştır.”[13] Çocuk eğitimine dair birkaç hadis-i şerif nakledelim:
“Hiçbir baba, çocuğuna güzel edepten daha üstün bir şey bağışlayamaz.” (Tirmizi)
“Çocuklarınıza ve aile halkına hayır ve iyilik öğretin, onları edepli yetiştirin.”
“Çocuklarınızı şu üç edep üzere yetiştirin; Peygamberini sevmek, onun aile halkını, dost ve yakın arkadaşlarını sevmek, Kur’an okumak” (Tabarani) [14]
Biz ruhi ve manevi terbiye derken; insanın iman, amel, akıl, ahlak ve nefis yönünden olgunlaşmasını kasdediyoruz.
a. İman Terbiyesi: Çocuk temyiz(iyiyi kötüyü ayirt edebilme) çağına gelince ona yaşına uygun bir üslupla iman esaslarını öğretmek, Allah’ın varlığı, birliği, melekler, kitaplar, peygamberler, öldükten sonra dirilme, kabir azabı, hesap, mizan, sırat, cennet ve cehennem konularında bilgi vermek gerekir. Çocuğun iman temeli zayıf olursa diğer yönlerinin sağlam olması düşünülemez.
b. Amel Terbiyesi: Çocuk, yaşına göre, inandığı hususları kademe kademe hayata aktarmaya başlamalıdır. Asıl sorumluluk ergenlik çağına geldiğinde başlarsa da, önceden ibadete alıştırılmalı, bunun için teşviklerde bulunulmalıdır. Lokman (a.s.), oğluna nasihat ederken:
“Yavrucuğum, Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçir. Başına gelenlere sabret” demişti. [15]
Cenab-ı Hak Hz.Peygamber (s.a.v.)’e namaz konusunda titizlik göstermesini emrederek:
“Aile fertlerine namazı emret. Kendin de sabır gösterip devam et.”[16]
Cenab-ı Peygamber (s.a.v.) Allah’tan aldığı bu direktifi aynen uygulamış. Kendi aile fertlerinin namazıyla bizzat ilgilenmiş, Hz. Fatıma ile Hz. Ali’yi altı ay boyunca her gün sabah namazına kaldırmıştır. Ümmetinin de aynı görevi yapmasını isteyerek:
“Yedi yaşına girdiklerinde çocuklarınıza namazı emredin, on yaşına girdiklerinde (namaz kılmazlarsa) sıkıştırın. Yataklarını da ayırın”[17]Başka bir rivayette, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e çocuğun ne zaman namaz kılmaya başlayacağı sorulduğunda;
“Sağını solunu ayırt etmeye başladığında çocuğa namazı emredin.”[18] Her ne kadar namaz, oruç gibi ibadetler buluğ çağında farz olursa da bu teşvikler, önceden hazırlamak gayesiyledir. Atalarımız “Ağaç yaş iken eğilir” demişlerdir.
c. Ahlak Terbiyesi: Ahlak terbiyesinden maksat, çocuğu güzel huy ve meziyetlerle bezemek, kötü huy ve alışkanlıklardan uzaklaştırmaktır. Çocuğa kazandırılacak en güzel servet iyi ahlaktır.
Ahlaki yönden bozuk olan çocuklar ne kadar kabiliyetli ve çalışkan olurlarsa olsunlar, bu kabiliyetlerini hayırda değil, şerde kullanırlar. Ahlaksız insana imkan ve servet vermek, katilin eline silah vermekten beterdir.
İnsanın doğuştan gelen bir takım manevi hastalıkları vardır. Kin, haset, öfke, bencillik, cimrilik, hırs, kibir vs. gibi hastalıkları giderip ona sevgi, hoşgörü, sabır, cömertlik, fedakarlık, kanaatkarlık, tevazu gibi güzel hasletler kazandırmak ahlaki terbiyenin esasıdır. Yalan ve riyadan uzak, ihlas ve samimiyet üzere yaşamak, başkalarının ırz ve malına göz dikmemek, eliyle ve diliyle kimseyi rahatsız etmemek, başkalarına zarar vermediği gibi, başkalarına faydalı olmak, helalarla yapışıp haramlardan kaçınmak, olgun insan olmanın gereklerindendir. Küçük yaşta çocuğa bu hasletleri kazandırmak ona her şeyi kazandırmak demektir.
B. BEDEN TERBİYESİ: Çocukların helal kazançla beslenmelerinin birinci derecede sorumlusu babadır. Bir babanın çoluk çocuğuna yaptığı harcamanın hükmü ise sadakadır.
Beden yönünden sağlıklı olmayan kişiler ruhi açıdan da sıhhatli olmazlar. Çocukların gıdası, tedavisi, hastalıklara karşı korunması, vücudunun kuvvetli ve sağlıklı olması için uygun sporlar yaptırılması gerekir. Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Kuvvetli mü’min, Allah katında zayıf mü’minden, daha sevimlidir” (Müslim)
Hz. Peygamber (s.a.v.) ok atmayı, yüzmeyi, koşuyu ve güreşi teşvik etmiştir. Kendisi Aişe validemizle koşmuştu. Kılıç, mızrak oyunlarının mescide yapılmasına bile izin vermişti.
Hz. Ömer, valilere yazdığı mektup da, “Çocuklarınıza, atıcılık, yüzücülük ve binicilik öğretiniz” diye tembihte bulunmuştur.[19]
İbadetlerdeki asıl gaye Allah rızası olmakla beraber, namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin bedeni geliştirdiği de bir gerçektir. Çocukların ruh ve beden sağlığı açısından sıhhatin düşmanı olan içki, kumar, esrar, zina, homoseksüellik gibi kötü alışkanlıklardan korumak için ciddi tedbirler almak, onları bu kötü işlere alıştıracak çevre ve arkadaşlardan uzak tutmak gerekir. Bugün, barlar, pavyonlar, diskotekler, her türlü ahlaksızlığın çağdaşlık namına işlendiği eğlence yerleri, gençliği manen ve maddeten boğan batakhanelerdir.
7. Çocuklar Arasında Adaleti Gözetmek: İslam’a göre insanlar tarağın dişleri gibi eşittirler, insanların değeri, renge, cinsiyete, ırka göre değil takvaya göredir. Çocuklar arasında adil davranmak hem Müslüman olmanın hem de evde huzuru sağlamanın gereğidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu konuya dikkat çekerek, üç kere:“Çocuklarınız arasında adaleti gözetin. Çocuklarınız arasında adaleti gözetin. Çocuklarınız arasında adaleti gözetin” buyurmuştur. (Ahmet b. Hanbel) Bu hadis-i şerif şu şekilde de rivayet edilmiştir:
“Allah’tan korkun. Çocuklarınızın size iyilik etmesinden hoşlandığınız gibi, aralarında adaleti de gözetin.”[20]
Çocuklar, kız veya erkek oluşlarına göre farklı muameleye tabi tutulmamalıdır. Böyle bir anlayış cahiliye anlayışıdır. Cahiliye döneminde Araplar kız çocuklarından hoşlanmazlar, kız babası olmaktan utanç duyarlardı. Kur’an bunu şöyle belirtiyor:
“Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkeden yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar da kötüdür.”[21]
Haddi zatında kız çocukları zayıf oldukları için himayeye daha çok muhtaçtırlar. Onların ikinci plana atılmaları doğru değildir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Kimin üç kız çocuğu bulunur da onları besleyip büyütmede sabır gösterir, onları yedirir, içirir ve kendi malından giydirirse o kızlar onunla ateş arasında perde olurlar. “ (Ahmet b. Hanbel)
Çocuklardan bazılarını diğerlerine üstün tutmak, çocuklar arasında kıskançlık ve düşmanlığa sebep olur.
Yakup (a.s.), Yusuf (a.s.) da peygamberlik alameti sezmiş ve onu diğerlerine tercih etmişti. Bu hal öteki kardeşlerinin öfkesini kabarttı. Bu haset ve öfke Yusuf’u kuyuya atmaya kadar götürdü.
8. Çocukları Hayata Hazırlayıp Evlendirmek: Çocuklar bir gün nasıl olsa yuvadan uçacaklarına göre onları kendi başlarına geçimlerini temin edecek hale getirmek, yuva kurup güzelce yürütebilecek hale gelince de onları hayırlı birer eşle evlendirmek, büyüklerin en önemli görevlerindendir.
Çocukları istemedikleri eşlerle evlendirmek caiz değildir. Bununla birlikte, onları tamamen kendi hallerine bırakmak da uygun olmaz. İzdivaç konusunda çocuklara fikir vermek, onlara tecrübelerini aktarmak, bu konuda en doğru kararı vermekte yardımcı olmak büyüklerin görevidir. Burada baskı ve empoze değil ikna önemlidir.
[1] Kehf, 46.
[2] Buhari , Edebül Müfred, Hadis no:85.
[3] Buhari, a.ge.e., Hadis no:86.
[4] Buhari, a.ge.e., Hadis no:88.
[5] Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1981, s.61
[6] Beyza Bilgin, a.ge.e, s.45.
[7] Ebu Davud, Sünen, 2/58.
[8] Ebu Davud, Sünen, 2/584.
[9] Ebu Davud, Sünen 2/96.
[10] A.g.e., 2/95.
[11] A.N.Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, 1/113, Tercüme C. Yıldırım, İstanbul, 1981.
[12] Tecrid-i Sarih, 9/111 Hadis No:1379.
[13] Tahrim, 6.
[14] Hadisler için bak: A. N.Ulvan, İslam’da Aile Eğitim, 1/165.
[15] Lokman, 17.
[16] Tâhâ, 132.
[17] Ebu Davud. 1/115.
[18] Ebu Davud, 1/115.
[19] A. N. Ulvan, İslam’da Aile Eğitimi, 2/329.
[20] Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 1/43.
[21] Nahl, 58-59.
Son Yorumlar